TEKİR
Bir iki tombul tekir
Camdan bakar
Başına takar
Hop hop, altın top MISTIK
Mustafa, Mıstık,
Arabaya kıstık,
Üç mum yaktık,
Seyrine baktık.
LEYLEK
Leylek leylek havada,
Yumurtası tavada,
Gel bizim hayata,
Hayat kapısı kitli,
Leyleğin başı bitli. KUZU
Kuzu kuzu me
Bin tepeme
Haydi gidelim
Ayşe teyzeme.
YAĞMUR
Yağ yağ yağmur,
Teknede hamur,
Bahçede çamur,
Ver Allah'ım ver,
Sicim gibi yağmur. KARGA
Karga karga "gak" dedi,
"Çık şu dala bak" dedi,
Karga seni tutarım,
Kanadını yolarım.
PORTAKAL
Portakalı soydum,
Başucuma koydum.
Ben bir yalan uydurdum,
Duma duma dum.
Duma duma dum.
Öğretmeni kandırdım,
Kandırdım. OYUN
Oooo.....
İğne battı,
Canımı yaktı,
Tombul kuş Arabaya koş.
Arabanın tekeri,
İstanbul'un şekeri.
Hop Hop altın top,
Bundan başka oyun yok.
HANIM KIZI
Çan çan çikolata,
Hani bize limonata?
Limonata bitti,
Hanım kızı gitti.
Nereye gitti?
İstanbul'a gitti.
İstanbul'da ne yapacak?
Terlik pabuç alacak.
Terliği pabucu ne yapacak?
Düğünlerde,
Şıngır mıngır oynayacak.
KEÇİLER
Ayşe Hanımın keçileri,
Hop hop hopluyor,
Arpa, saman istiyor,
Arpa, saman yok,
Kilimcide çok.
Kilimci kilim dokur,
İçinde bülbül okur.
İki kardeşim olsa,
Biri ay, biri yıldız,
Biri oğlan, biri kız,
Hop çikolata çikolata,
Akşam yedim salata,
Seni gidi kerata.
SINIFLAR
Mini mini birler,
Çalışkandır ikiler,
Mavi gözlü üçler,
Dayak yiyen dörtler,
Misafirdir beşler,
Altılar, altınımı çaldılar,
Yediler, yemeğimi yediler,
Sekizler, semizdirler,
Dokuzlar, doktor oldu,
Onlar bizi okuttu. EBE
Ebe ebe gel bize
Uzaktan vur elimize
Eğer vuramazsan
Ebesin ebe
Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi,
Bunu sana kim dedi?
Diyen dedi on yedi
Yağlı böreği kim yedi?
TAVUK
Pazara gidelim,
Bir tavuk alalım,
Pazara gidip,
Bir tavuk alıp ne yapalım?
Gıt gıdak diyelim.
Happur huppur,
Happur, huppur yiyelim. TOP
Bir iki üç
Söylemesi güç
Sana verdim bir elma
Adını koydum Fatma
Hop hop hop
Bir büyük altın top
DEDE
Altı kere altı otuz altı
Dedemin sakalı yolda kaldı
Sakalını aldı dereye attı
Dedem sakalsız kaldı EV
Evli evine
Köylü köyüne
Evi olmayan
Sıçan deliğine
İĞNE
Ooooo
İğne iplik
Derme diplik
Çelik çubuk
Sen çık.
NACAK
Nacak sapına
İki kes
Bir sana
Biri de bana
HEDİYE
Kızın adı Hediye
Ekmek vermez kediye
Kedi gider Kadıya
Kadının kapısı kitli
Hediyenin başı bitli
EL EL EPENEK
El el epenek
Elden düşen kepenek
Kepeneğin yarısı
Keloğlan'ın karısı
KARNIM AÇ
Karnım aç
Karnına kapak aç
Değirmene kaç
Değirmenin kapısı kitli
Heybaşı bitli
DEĞİRMEN
Değirmene girdi köpek
Değirmenci vurdu kötek
Geldi yedi köpek
Hem kötek
Hem yedi köpek
ALİ DAYI
Ali dayının keçileri
Kıyır kıyır kişniyor
Arpa saman istiyor
Arpa saman yok
Kilimcide çok
Kilimci kilim dokur ÇARŞI
Çarşıya gittim
Eve geldim hanım yok
Bebek ağlar beşik yok
Çorba taşar kaşık yok
Ali baba öldü tabut yok
HAKKI
Hakkı hakkının hakkını yemiş.
Hakkı Hakkı'dan hakkını istemiş.
Hakkı Hakkıya hakkını vermeyince
Hakkı da Hakkı'nın hakkından gelmiş. HASAN
Hasan Hasan
Helvaya basan
Kapıyı kıran
Kızı kaçıran
KÜÇÜK DOSTUM
Küçük dostum gelsene
Ellerini versene
Ellerimizle şap şap
Ayaklarımızla rap rap
Bir şöyle, bir böyle
Dans edelim seninle.
ELLERİM PARMAKLARIM
Sağ elimde beş parmak,
Sol elimde beş parmak
Say bak, say bak, say bak.
Hepsi eder on parmak.
Sen de istersen saymak
Say bak, say bak, say bak.
Hepsi eder on parmak.
ALİ
Ali baksa dum dum
Sakalına kondum
Beş para buldum
Cebime koydum KUZU
Kuzu kuzu mee
Bin tepeme
Haydi gidelim
Hacı dedeme
Hacı dedem hasta
Mendili bohça
Kendisi hoca
KOMŞU, KOMŞU
-Komşu, komşu !
-Hu, hu!
-Oğlun geldi mi?
-Geldi
-Ne getirdi?
-İnci, boncuk.
-Kime, kime?
-Sana, bana.
-Başka kime?
-Kara kediye
-Kara kedi nerede?
-Ağaca çıktı
-Ağaç nerede?
-Balta kesti
-Balta nerede?
-Suya düştü.
-Su nerede?
-İnek içti.
-İnek nerede?
-Dağa kaçtı.
-Dağ nerede?
-Yandı, bitti kül oldu TAVŞAN
Kapıdan tavşan geçti mi?
Geçti
Tuttun mu?
Tuttum
Kestin mi?
Kestim
Tuzladım mı?
Tuzladım
Pişirdin mi?
Pişirdim
Bana ayırdın mı?
Ayırdım
Hangi dolaba koydun?
Çık çık dolaba koydum
Haydi, al getir
Getiremem
Neden getiremezsin?
Kara kediler yemiş.
Vay vay, miyav
NEREDEN GELİRSİN?
Nerden gelirsin?
Zikzak kalesinden.
Ne gezersin?
Açlık belasından.
Nerde yattın?
Beyin konağında.
Altına ne serdiler?
Perde.
Desene kupkuru yerde.
Bıyıkların neden yağ oldu?
Bıldırcın eti yedim.
Bıldırcın yağlı mıydı?
Gökte uçarken gördüm.
Saçların neden ağardı?
Değirmenden geldim.
Değirmen dönüyor mu?
Zımbırtısını duydum.
Ayakların neden ıslandı?
Çaydan geçtim.
Çay derin miydi?
Köprüyü dolaştım,
İşte geldim sana ulaştım. CAM
Bir cam
İki cam
Üç cam
Dört cam
Beş cam
Altı cam
Yedi cam
Sekiz cam
Dokuz cam
On cam
Bu da benim amcam.
Eveleme develeme
Evvel altı elma yedi
Seren sekiz serçe dokuz
Tarmanın topu kara
A devenin çatı kara
EBE
Ebe ebe nerede
Su doldurur derede
Dere boyu çalılık
Derede olur balık
Şu ebe de ne alık
Oltamı attım,
Balığı tuttum.
Balık suya dalamaz,
Ebe beni bulamaz.
Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi
Bunu kim dedi,
Diyen dedi on yedi,
Yağlı böreği kim yedi?
ELLERİM
Ellerim tombik tombik,
Kirlenince çok komik
Kirli eller sevilmez
Güzelliği görülmez
Dişlerim bakım ister
Hele saçlar, hele scalar
Uzayınca tırnaklar
Kirlenince kulaklar
Bize pis derler, pis derler
Gönderen Fatih Z. Yıldırım zaman: 01:19 7 yorum
02 KASIM 2007 CUMA
çocuk oyunları
GELENEKSEL ÇOCUK OYUNLARIMIZ
Bu modülü yapmaktaki amacımız Türk Kültürünü yaşatma çabalarında azıcıkta olsa katkıda bulunabilmektir.
Oyun kavramına genel bir yaklaşımla baktığımızda, bunun sadece bir eğlence, bir boş zamanları değerlendirme veya hareket etme olmadığını, birçok oyunda çocukların çevrelerindeki büyükleri bazı yönleri ile taklit ettiklerini görürüz.
Kendi duygularını, kurdukları hayalleri ve yapmak istedikleri hareketler ile söyledikleri sözleri, kaygı ve üzüntüden uzaklaşıp, onların üstüne yükselmeyi ve bundan da özel bir zevk almayı amaçladıklarını da anlamaktayız. Aslında öyle veya böyle, içinde yaşadıkları hayatın da kendisi, başlangıcı, sonu ve kuralları olan bir oyundan ibaret değil mi?..
Türkiye’de çocuk oyunlarına şöyle bir göz attığımızda da hemen her yörede çok zengin bir hareketlilikle ve yaratıcılıkla karşılaşmaktayız. Oyunların gerisinde yatan düşünce ve inançların yüzlerce yıldan beri hemen hemen hiç değişmeden sürüp gittiğini de söylememiz mümkündür.
Anadolu’nun çeşitli yerlerinde beş taş oyununun kuraklık ve kıtlık getireceğine inanıldığı gibi, çömçe gelin veya godugodu tekerlemesi ile başlatılan oyun sonunda mutlaka yağmur yağması beklenir.
Çocuk oyunları, yapılarına göre bir ebenin belirlenmesiyle başlar. Ebe seçiminin yapılması, kendi içinde bir ezgisi bulunan bir sayışmaca veya tekerlemenin bütün oyuncular arasında elemesi ile sonuçlanır.
Ezberlenmesi kolay, uyaklı ve hatta alliterasyonlu bir güzellik içinde yer alan cümle parçacıkları ile çocuklar bir yandan da bir tür dil eğitimini yapmış, dillerinin kıvraklığını ve söyleyiş güçlerinin sağlamlığını küçük bir çaba harcayarak sağlamış olurlar.
Bu bakımdan da çocuk oyunlarının ayrı bir önemi ve değeri bulunmaktadır. Ancak bu oyunlarda ortaya çıkabilecek en önemli sonuç, çocuğun toplum hayatına alışması, arkadaşlarıyla bazı kurallara uymayı öğrenmesi, ödül ve cezanın birlikte göz önünde tutulmasıdır. Böylece çocuk sosyalleşmeyi de, arkadaş ilişkilerinin nasıl olması gerektiğini de, yenmenin yanı sıra yenilmenin mevcut bulunduğunu da, kendi çapında bir eğlence içerisinde ve kolaylıkla öğrenebilmektedir. Hemen hemen bütün yörelerde oynanan çocuk oyunlarının yüzlerce yıldan beri süregelen geleneksel yapıları ve çocuk oyunlarının özellikleri pek değişmediğinden, günümüz oyunlarının konularının, gündelik hayatın birtakım olaylarından, gelecekle ilgili düşünce ve hayallerden, arkadaş seçiminden, bazı becerileri çevrelerine kanıtlamaktan vb. alındığı görünmektedir.
Kız ve erkek çocukların hem cinsiyetlerine, hem içinde bulundukları yaş gruplarına ve hem de kendi beden gelişmelerine ve yeteneklerine bağlı olarak farklı oyun gruplarında yer aldıklarını görürüz.
Dolayısıyla yüzlerce oyun, farklı yönlerden gruplandırmalar içinde araştırmalara konu olabilir. En yaygın çocuk oyunları arasında saklambaç, üç/beş/dokuz taş, uzun eşek, ip atlama, güvercin takla, evcilik, esir almaca, köşe kapmaca, kare kapmaca, elim sende, elim elim epelek, cız, yağlı kayiş, el kızartmaca, aşık, ceviz, misket, topaç, seksek, kukalı saklambaç, yakan top, istop, kara kedi, bekçi baba, kulaktan kulağa, kadı çavuş, aç kapıyı bezirgan başı, zıp zıp, birdirbir, kara kedi, el el üstünde kimin eli var, kırmızı beyaz, misketli kuyu, dilsiz, güldürmece ve daha nicelerini görmemiz mümkündür. Bu konuda Kültür Bakanlığı ile bazı özel yayın evlerinin hazırlattığı kitaplarda daha yüzlerce oyun, oyun tekerlemesi veya sayışmacası, ödüller veya ceza uygulamalarını bulmak mümkündür.
Çocukları gelecekteki hayatlarına hazırlayan, dil, beceri ve yeteneklerini geliştiren, duygu, düşünce ve hayal dünyalarının sınırlarını genişleten, arkadaşça paylaşmayı ve dayanışmayı öğreten, ödüllendirme ve cezalandırma sonuçlarının başarıya göre belirlendiğini gösteren, gelenekselliğini sürdürürken yeni gelişmelere de ayak uyduran bir bütünlük içinde çocuk oyunlarını değerlendirmek, bu oyunları gerçek kimliği ile doğru yerine oturtmuş olmak demektir.
Sayışmacalara örnekler arasında “baş parmak, badem parmak, orta direk, gül menekşe, küçük Ayşe” denilerek çocuklara beş parmağın öğretilmesi gösterilebilir.
Moda olarak bilinenler de sayışmacalarda dile getirilir.
Söz gelimi, “elma attım denize, geliyor yüze yüze, ben vuruldum Filiz’e, Filiz Akın evi yakın, onu seven Cüneyt Arkın, kına kına kın”. Son hece kimin üzerinde işaretlenirse o ebe olmaktan kurtulup sıradan çıkar, kalanlar yine hece hece işaret edilerek bu sözler tekrar edilir. Nihayet en son kalan ebe olur.
Dil zevkini pekiştirenlerin uyaklı, alliterasyonlu bir başkası da, “hastayım hasta, canım ister pasta, kalk gidelim dansa, orda yersin pasta” diye söylenip, bazı gerçekleri de gösterirken, ormanlık bölgelerde de bu arada çevre vurgulanır: “Ulu orman uludur, dereleri suludur, yüce dağlar koludur, meşeyle çam kokuludur; çamdan çıra yakanlar, birbirine bakarlar, ocağa nacak takarlar, çıra yandı ocaktan, dumanı tüttü bucaktan”.
Güncel olayları anlatan sayışmacalar arasında II. Dünya Savaşı sırasında derlenen şu sayışmaca da yıllar ötesinde kalan ve bazı gerçekleri de vurgulayan halk düşüncelerini yansıtmaktadır: “Bir-iki-üçler, yaşasın Türkler; dört-beş-altı, Polonya battı; yedi-sekiz-dokuz, Ruslar domuz; on-onbir-oniki, İtalya tilki; onüç-ondörtonbeş, Fransa kalleş; onaltı-onyedi-onsekiz, haydut Portekiz; ondokuz-yirmiyirmibir, Cennet’in yolunu kim bilir?"
TÜRK KÜLTÜRÜNÜ YAŞATMA ÇABALARIMIZ İNATLA SÜRECEKTİR
http://www.millikultur.net/cocuk_oyunlari-sayfa-28.html
Gönderen Fatih Z. Yıldırım zaman: 06:22 0 yorum
17 EKIM 2007 ÇARŞAMBA
çukurova blmeceleri
Sarp kayadan geçtim
Sarı sandal kestim (AKCİĞER) (K.2)
Sarıdır safran gibi
Okunur Kur’an gibi
Ya bunu bileceksin
Ya bu gece öleceksin (ALTIN) (K.17)
Tuzsuz pişen aş (AŞURE) (K.8)
Bir tabak nar
Yiğitsen al (ATEŞ) (K.8)
Gökyüzünde yanar kandil (AY) (K.8)
Ufacık mezar
Dünyayı gezer (AYAKKABI) (K.19)
Çipil çipil su içer
Suyu baladır içer
Osmanlara yan verir
Düşmanlara yön verir (AYI) (K.7)
Kırmızı boyaya boyadım
Ananın önüne dayadım (AYRAN TULUĞU) (K.2)
Dam başında kedi gibi
Göğe bakar cadı gibi (BACA) (K.2)
Gözenek gözenek gözü var
Beyler önünde sözü var (BAL) (K.28)
Ufacık kuşlar
Camiyi taşlar
Kendisi yemez
Ele bağışlar (BALARISI) (K.29)
Dağda takılar
Suda çipiler (BALTA) (K.22)
Sıra sıra olmuşlar
Hak yoluna durmuşlar
Vakit gelmiş, ermiş,
Sararmış solmuşlar (BUĞDAY) (K.1)
Kaplıcada ilacım
Kış gününde hallacım
Saçaklardan damlardan
Sarkar uzun saçım (BUZ) (K.20)
Dört kardaş bir yerde yatar (CEVİZ) (K.28)
Benim bir dağım var
Bir yanına kar yağar
Bir yanına dolu (ÇIRÇIR MAKİNASI) (K.2)
Ortada bir dağ, bir yanına kar
Bir yanına dolu yağar (ÇIRÇIR MAKİNASI) (K.2)
Alçacık tepe
Kırmızı küpe (ÇİLEK) (K.15)
Biz biz idik
Otuz iki kız idik
Ezildik büzüldük
Bir duvara dizildik (DİŞLER) (K.32)
Çum çum çukurda mısın?
Beyaz yumurta mısın?
Eller yaylaya gitti
Sen daha burada mısın? (DONDURMA) (K.22)
Yiriğine yuvarlak (DÜĞME) (K.7)
Var getir
Var var getir
Gelmez ise
Yalvar getir
Bize ömür billah gitmeyecek
Kesilmedik nar getir (DÜNÜR GİTMEK) (K.23)
Kaş ile gözden yakın
Söylenen sözden yakın (ECEL) (K.31)
Hacca giden hacıdır
Gitmeyen duacıdır
Dal verir meyva vermez
O neyin ağacıdır? (GEYİK) (K.9)
Dağdan gelir dak gibi
Boynuzları budak gibi
Eğilir gökçe oğlak gibi
Meler gökçe oğlak gibi (GEYİK) (K.22)
Mavi atlas arşın yetmez
Makas kesmez iğne batmaz (GÖKYÜZÜ) (K.21)
Ben giderim o gider
Arkamdan tin tin eder (GÖLGE) (K.16)
Alaca mezar
Dünyayı gezer (GÖZ) (K.29)
Bir acayip nesne gördüm,
Gündüz yanar, gece söner (GÜNEŞ) (K.3)
Pencereden ay doğdu
Görenler hayran oldu
Anası kız iken
Kızının kızı oldu (GÜZ) (K..14
Dağdan gelir takla makla
Aman abla beni sakla (İÇLİ KÖFTE) (K.19)
Bizim çocuk zayıf
Zayıflığa lüzum yok
Bir gözü kayıp (İĞNE) (K.12)
Dam ardında teke bağlı
Boynuzu köke bağlı (KABAK) (K.27)
Yedi delikli tokmak
Bunu bilmeyen ahmak (KAFA) (K.17)
Gider leyli, gelir leyli
Bir ayağı üstüne
Dinelir leyli (KAPI) (K.8)
Altı keçe
Üstü keçe
Yağmur bunun neresinden geç (KAPLUMBAĞA) (K.11)
Yer altında haldır huldur (KARASABAN) (K.12)
Benim bir kızım var
Kırmızı kazaklı
Siyah düğmeli
Yeşil montlu (KARPUZ) (K.12)
Kanadı var kuş değil
Boynuzu var koç değil (KELEBEK) (K.31)
Başıma sürdüm yeşil
Elime sürdüm yeşil
Yıkadım kızıl (KINA) (K.21)
Benim kırk tane oğlum var
Kırkının da başında şapkası var (KİBRİT) (K.21)
Üstünde ot biçeriz
Altında süt içeriz (KOYUN) (K.7)
Dört tane özü var
Arpacık gözü var (KOZA) (K.1)
Kaburgası var kanı yok
Soluğu var canı yok (KÖRÜK) (K.27)
Yarım kaşık
İki duvara yapışık (KULAK) (K.21)
Benim anam bahçede yakmış
Kar diz boyuna kalkmış
Gelen giden götüne vurmuş
Yumuşaksa alır sertse bırakır (LAHANA) (K.17)
Küçücük fıçıcık
İçi dolu turşucuk (LİMON) (K.2)
Ne ağzı var ne dili
Ama konuşur insan gibi (MEKTUP) (K.11)
Hanım içerde saçı dışarda (MISIR) (K.1)
Mini mini fincan
İçi dolu mercan (NAR) (K.15)
Damda satı (çingil) asılı
İçi kavurga basılı (NAR) (K.31)
Yük dibinde Yusuf durur
Burnunu kısıp oturur (NOHUT) (K.3)
Elden cebe, cepten ele
Bunu bilmeyen kertenkele (PARA) (K.9)
Çarşıdan alınmaz
Süs diye konulmaz
Ordan tatlı hiç bir şey olmaz (PARA) (K.22)
Salkım saçak
Gümüşlü bıçak (PIRASA) (K.4)
Dağdan attım kırılmadı
Bir tükrüğüme dayanmadı (SİGARA) (K.15)
Yer altında kürklü hoca (SOĞAN) (K.23)
Annede iki tane
Babada bir tane (SOYADI) (K.22)
Ne idim, ne idim
Tarlalarda bey idim
Felek beni ne yaptı
Beli bağlı kul yaptı (SÜPÜRGE) (K.3)
Bir kuyum var
Çeken ölmez
İçen ölür (TABANCA) (K.29)
Ben iki hasretlinin
Arasında dururum
Yüzlerini görmeden
Onları konuştururum (TELEFON) (K.30)
Helemez helemez
Ocak başına gelemez
Gelse bile
Çok fazla duramaz (TEREYAĞI) (K.4)
Dışı var içi yok
Dayak yer suçu yok (TOP) (K.8)
Fındıklı fıstık
Duvara astık (UN ELEĞİ) (K.20)
Baldan tatlı baltadan ağır
Elde tutulmaz çarşıda satılmaz
Mendile konmaz tadına doyulmaz (UYKU) (K.23)
Sıtma tuttu, berkçe bastır
Bilin bakalım bunun adı nedir (YOĞURT) (K.7)
Beyaz saray içinde,
sarı sultan oturur (YUMURTA) (K.6)
Dışı kazan karası
İçi odun parçası (ZEYTİN) (K.2)
Dışı katık
İçi kütük (ZEYTİN) (K.4)
2.CEVABI BİRDEN ÇOK OLAN BİLMECELER:
Sarı öküzüm yatar kalkmaz
Boz öküzüm gider gelmez (ATEŞ-DUMAN)(K.17)
Değirmen tepe dört yanı küpe
Altın uşak gümüş süpürge (HAVA-YILDIZ) (K.32)
Kale kapısından büyüktür
Fındık kabuğundan küçüktür
Kan kırmızıdır
Süt beyazdır (KALE-FINDIK-KAN-SÜT)
Sarp yerde sandal asılı
İçine helva basılı (KULAK ve İÇİNDEKİLER)
Etten kantar
Altın tartar (KULAK-KÜPE) (K.15)
Ham gördüm ham gördüm (TREN VAGONU)
Yerden yapma dam gördüm (MEZAR)
Tuzsuz pişen aş gördüm (PALIZA)
Köpük kusan taş gördüm (SABUN) (K.16)
3.BİLGİ ÖLÇEN BİLMECELER (MUAMMA - LUGAZ)
Ol nedir ki “GÖSTERİYOR BENİZİ”
Ol nedir ki “YOL EDİYOR DENİZİ”
Ol nedir ki “UYUZ EDER DOMUZU”
Bul da kendini kurtar aslanım
OL AYNADIR gösteriyor benizi
OL KAYIKTIR yol ediyor denizi
OL KÜNCÜDÜR uyuz eder domuzu
Sen de öğren bunu aslanım (K.7)
AŞIK HACI KARAKILÇIK - AŞIK İMAMİ[33]:
Aşık Hacı:
Bir sualim vardır Aşık İmami
Kutsal kitabın başını söyle
İnan ki sözlerim gayet samimi
Doluya dokunma boşunu söyle
Aşık İmami:
Sualine cevap istersen benden
Besmele Kur’an’ın başı değil mi?
Manasız mantıksız söz olmaz senden
Cahiller de sözün boşu değil mi?
Aşık Hacı:
Hak emrini vahiy ile bildirdi
İsa’yı sağ iken göğe kalırdı
Ol Gabil Habil’i niçin öldürdü?
İsmi ne Gabil’in eşini söyle
Aşık İmami:
Gabil yaptı kör şeytanın işini
Taşla ezdi ol Habil’in başını
Gardaşına vermem dedi eşini
Aklima Gabil’in eşi değil mi?
Aşık Hacı:
Önce parlak idi, ziyası söndü
Hep müminler ona yüzünü döndü
Nerden geldi Kabetullah’a kendi
Hacer’ül esved’in taşını söyle
Aşık İmami:
İnsanlara beyt’ül mamur’dan kaldı
Farz ile sünnetten nasibin aldı
Hakk’ın emri ile cennetten geldi
Hacer’ül esved’in taşı değil mi?
Aşık Hacı:
Dünyaya en önce gelenler kimdi?
Nuh’un gemisine kaç kişi bindi?
Dünyada en fazla yaşayan kimdi?
Gel bunun adını yaşını söyle
Aşık İmami:
Nuh’un gemisinde yetmiş üç kişi
Bazısı erkekti bazısı dişi
Avecin boynuna takıldı taşı
Üç bin altı yüz yıl yaşı değil mi?
Aşık Hacı:
Hacım insanların meyvesi ilim
Kalbin arzusunu konuşur dilim
Alemlere rahmet gelmiş Resul’üm
Ol nebi zişanın işini söyle
Aşık İmami:
İmami der yaradandır mabudum
Ümmet deyi ağlayışın okudum
Muhammet Mustafa makam Mahmud’um
Şefaat eylemek işi değil mi?
AŞIK GARİP - AŞIK FİDANİ[34]
Aşık Garip:
Aşık güzel derler cennet yapısı
Ustası kim yapan elden haber ver
Dağınık mı, toplu mudur hepisi
O cennete giren kuldan haber ver
Aşık Fidani:
Sorun imtihansa basmayım faka
Kudretin elinden haber vereyim
Dağınık mı dersin sekiz tabaka
Muhammed kulundan haber vereyim
Aşık Garip:
Namazda nereye döner yönümüz
Hak doğru getire ahir günümüz
Din İslam dinidir bizim dinimiz
İmandan, yoldan, amelden haber ver
Aşık Fidani:
Namazda yönümüz ol Kabetullah
İslam yaratmıştır elhamdülillah
İmanım amelim, Amentübillah
Kur’an’ın yolundan haber vereyim
Aşık Garip:
Bir gün olur herkes ölür dirilir
Sırat mizan acep nerde kurulur
Kaz yerine insana sual sorulur
Mahşer günü olan halden haber ver
Aşık Fidani:
Cehennem üstüne sırat kurulur
Mizan mahşer meydanında durulur
Aşık yedi yerde sual sorulur
O günün hayalinden haber vereyim
Aşık Garip:
Garip Mustafa’m eylerim fikir
Hakk’ın nimetine her an bir şükür
Yapraktan giyinmiş şol Ebu Bekir
Ömer’den Osman’dan Al(i)’den haber ver
Aşık Fidani:
Fidani Ali’yi sevdim duyalı
Ebubekir cömert Osman hayalı
Ömer Faruk adalete dayalı
Mülkün temelinden haber vereyim.
AŞIK FEYMANİ - AŞIK SELMANİ[35]
Aşık Feymani:
Bir kasırga koptu yırtıldı yelken
Bir gemi var deryanın ucu yok
Kaptanı limana varayım derken
Ülkesinde şah var amma tacı yok
Aşık Selmani:
Kasırga eceldir, yelken de kefen
Gemi vücut deryasının ucu var
Akıl kaptan, fikir ilim bir iken
Sabır şahtır onun çok muhtacı var
Aşık Feymani:
Bir şehir var tellalları sağırdır
Bir kervan var yükü gayet ağırdır
Bir çoban var koça kuzu doğurtur
Bir yara var sızlar ama acı yok
Aşık Selmanı:
Cehennem şehirde tellal sağırdır
Ölüm kervanının yükü ağırdır
Çoban Allah, Adem’e kız doğurtur
O yarada ne sızı var ne acı var
Aşık Feymani:
Bir dağ vardır yel esince devrilir
Bir gül vardır gün vurunca kavrulur
Bir harman var sürülmeden savrulur
Yığın yığın samanı var çeci yok
Aşık Selmani:
O dağ tahttır yel esince devrilen
O gül Yunus gün vurunca kavrulan
O ömür harmanı her gün savrulan
Yığını kabristan ceset çeci var
Aşık Feymani:
Bir yol vardır hakikatın kapısı
Ol kapının üç anahtar tapısı
Beş binanın on yedidir yapısı
On iki kardeş var tek bir bacı var
Aşık Selmani:
Doğru yoldur hakikatın kapısı
Muhammed’le Ali onun tapısı
Beşler on yedi kemerbest yapısı
On iki imama bir de bacı var
Aşık Feymani:
Bir ağaç kırk olmuş binbir bedenden
Feymani sır sorar aşkı bilenden
Bir kabe yok olmuş gelip gidenden
Tavaf eden çok ama hacı yok
Aşık Selmani:
Selmani sır alır beyan ederken
Birler kırk olmuş binbir bedenden
O Kabe gönüldür gelip gidenden
Tavaf olunursa mutlak hacı var
4.KELİME PARÇALARININ ÖZELLİKLERİ ÜZERİNE KURULAN BİLMECELER:
İzmir’de iki tane
Ankara’da hiç yok (İ Harfi) (K.7)
5.ŞAKA ALAY ÜZERİNE KURULU BİLMECELER:
Vildiriviccik kuyruğu küçük
Gider havaya
Gelir yuvaya (ARI) (K.17)
Kıllı kıllı üstüne
Dallı dallı üstüne (BIYIK - SAKAL) (K.22)
Biri der, of başım
Biri der, of belim (ÇİVİ - DİREK) (K.11)
Kul görür, Allah görmez (RÜYA) (K.7)
Ey hilidi hilidi
Hani dış kapının kilidi
Allah’ını seversen Ayşe Teyze
Akşam ki kim idi (UYKU) (K.11)
6.CEVABI SORU İÇİNDE OLAN BİLMECELER:
Mesel mesel mendiğibi
Kuyruğu var sındığı gibi (BALIK ve KUYRUĞU) (K.1)
Yapılmış duvarda
Doğmamış oğlan oturur
Ekilmiş bostanı
Yolma diye bağırır (YALAN) (K.3)
Karın altı kara yazı
İki serçenin dört gözü
Deveden doğan köşşek
Bunu bilmeyen eşşek (YER-DÖRT GÖZ-KÖPEK)
http://turkoloji.cu.edu.tr/CUKUROVA/makaleler/21.php
Gönderen Fatih Z. Yıldırım zaman: 08:51 0 yorum
bilmeceler-tuba yolcudan
Taş başında kartal oturur,
Üç yüz altmışbeş yumurta getirir.
Yeniyıl
Yapılmamış duvarda,
Doğmamış oğlan oturur.
Ekilmemiş bostanı
Yolma diye bağırır.
Yalan
Kaş ile gözden yakın
Söylenen sözden yakın
Ecel
Gitti, gelmez,
Geldi gitmez.
Gençlik, ihtiyarlık
Buradan attım iğneyi,
Dolaştı geldi dünyayı.
Gönül
Mavi tarla üstünde,
Beyaz güvercin yürür.
Yelkenli
Kara koyun meler gider,
Dağı taşı deler gider.
Tren
Parasını el alır,
Dumanını yel alır.
Siğara
Zenginin elinde,
Fukaranın dilinde.
Para
İçi taş,dışı taş,
Ha dolaş, ha dolaş.
Minare
Bir atım var mihriban,
Göğsü suda her zaman.
Arpa saman istemez,
Gece gündüz kişnemez.
Kayık
Kara kaşık,
Duvara yapışık.
Kırlangıç yuvası
Gözü var,
Başı yok.
Dikiş iğnesi
Altı taş, üstü taş,
İçi dolu binbir baş.
Hamam
Kara tavuk dalda yatar,
Dal kırılmış yerde yatar.
Zeytin
Allah yapar yapısını,
Bıçak açar kapısını.
Karpuz
Kara tavuk,
Karnı yarık.
Kahve
On beşinde gencelir,
Otuzunda kocalı .
Ay
Gönderen Fatih Z. Yıldırım zaman: 08:44 0 yorum
Renklerle bilmeceler
Kara agzını açtı / kırmızı içine kaçtı.
(pekmez, tuluk;
tulum, pekmez /
Gara gölde gara balıh.
(mürekkep, yazı kalemi; hokka,kalem /
Dısı tava karası / içi peynir sarısı.
(kestane / THB 409:498.9b)
Dısı kömür karası,/ içi peynir mayası.
(kestane / TBH111: 114
Karsıdan baktım kapkara, yanına vardım kırk para.
(deve b…u / )
Bir gutum var gapgara / tarlada yatar avara / kuyrugu var
misli sıçan kuyrugu / bunu yiyen padisahlar buyrugu.
(turp
‘kara turp, kırmızı turp’ / THB 622: 817.12a)
Masal masal maskara,/ Agzı burnu kaskara. (fırın /)
Kara kara odalar / birbirini kovalar.
(tren )
Gara gara goyunlar, bunu bil ki o nedir;
beyaz beyaz guzular, bunu bil ki o nedir;
içindeki canlılar, bunu bil ki o nedir?
(yumurta, tavuk, civciv
Kaynanam karaca, giyer ferace, içer tütünü, sallar g...ünü.
(baca ‘bacalık’ / THB 146: 64.29)
Bir sürü çocugum var / burunları karaca, karaca.
(bögrülce / THB 176:120.1)
Beyaz tarlada siyah çekirdek.
(kitap ‘mevlüt, mevlüt kitabı’ / THB 427: 524.5)
Çarsıdan aldım simsiyah / eve getirdim kıpkızıl.
(kömür /)
Dısı esmer, içi cevher.
(incir / THB 350: 409.20)
Yemegimizi Arap pisirir; bizi Arap ısıtır.
(kömür /
Sürdüm hamur, sildim kömür.
(kına ‘kınalı parmaklar’ /
Ak abalı, altın küpeli.
(mum / THB 492: 619.4)
Geriden baktım: ag tas gibi; yanına vardım: sütlaç gibi.
(pirinç pilavı ‘pilav’ /)
Pır pır uçar / ak ak sıçar.
(degirmen… /
Pır pır uçar ag ag döker.
(degirmen….
Akça mezar / dünyayı gezer.
(göz / THB 310: 348.34a)
Kırmızı dag üstünde / agça kus oturur.
(disler /
Pır pır uçar, akça akça saçar.
(kar / THB 378: 448.20)
Ak akça karalar. / Birbirini kovalar. (dalga /
"Ag kız, apak kız. nerden gelirsin?" "Ag dereden."
"Nasıl geldin?" "Yüze yüze."
(yayık /
Çukurda mısın, appak yumurtasın, kızıl pinti, sen daha
burda mısın? (mantar ‘göbelek, cifi’ /
Karsıdan baktım: ap appak; yanına gittim: kaykıt:
kuppak. (sabun /THB 549: 695.6)
Sudan ayaz, sekerden beyaz. (kar / THB 382: 448.35)
Fır fır uçar, bembeyaz kusar. (pamuk makinesi…/ THB
Gara gara goyunlar, bunu bil ki o nedir; beyaz beyaz
guzular, bunu bil ki o nedir; içindeki canlılar, bunu bil ki o
nedir?
(tavuk, yumurta, civciv / THB 688: 916)
kır
Gittim çıktım kır tepeye, yular vurdum kır sıpaya.
(çarık)
Bindim bir gır ata; elimden çıkmaz heta, gızını aldım,
babam bene gaynata. (tavuk / THB 607: 787.1)
Gırmızı at içerde, boz at dısarda.
(ates, duman /
İçi kırmızı, dısı beyaz.
(ampul ‘elektrik ısıgı’ / THB
Gırmızı boyayı boyadım /
misafirin önüne dayadım.
(çay /
Bir evim var, içi kıpkırmızı, dısı yesil. (karpuz / THB 388:
Yesil yesil yapragı var, / Kırmızı kırmızı lokma var.
(visne / TBH 97: 874)
Bir küçücük boyu var, al kadife donu var. (igde / THB
Dalda asılı al al gelinler, /
Koparsmlar diye beklerler.
(elma /
Dagdan gelir Arapçık / ayagında kızıl çorapcık. (arı ‘bal
arısı, kovan arısı’ /
İçi gızıl, dısı yesil lâleler /
ahıllılar ahıl töke bulalar /
ahılsızlar sasıralar galalar.
(karpuz / THB 388: 459.8)
Çarsıdan aldım simsiyah /
eve getirdim kıpkızıl.
(kömür /
Önce yesildi
sonra kesildi,
dumana gömüldü, kiraz
kesildi. (odun ‘mese’ / THB 511: 638.1)
Yesil atlas / suya batmaz. (zeytinyagı / THB 671: 870a)
yemyesil
Bir seyim var, yemyesil, hiç yapragı yoktur.(kındıra
‘kovalık’ / THB 415:502)
yesil yesil
Yerde yatar annesi, yesil yesil memesi. Ne güzeldir yemesi.
(hıyar ‘salatalık, bostan, angurya’ / THB 331: 387.3)
sarı
Yol üstünde sarı çenber. (sidik ‘sadır, su dökme’ /
sarıca
Sarı sarı sandıra, bir sarıca kundura.
(sogan / THB
sarı sarı 16 0,8 4 0,4
Sarı sarı sarkar, / Yere düsmege korkar!
(ayva / TBH
89: 731)
sapsarı 1 0,05 1 0,1
Tanesi darı, / Kendi sapsarı.
(mısır / TBH 132: 1559)
meyva sarısı
Ayın yarısı, meyva sarısı. (altın ‘altın para’ / THB 114: 21.4)
peynir sarısı
Dısı tava karası / içi peynir sarısı. (kestane / THB 409:
498.9b)
mor
Yaz gelince bize yesil sarıklı, mor cübbeli. uzun külahlı
dervisler gelir.
(bamya ‘nacak’ / THB 158: 79.5)
mor mor
Garsıdan gelir hor hor,
ayakları mor mor;
gus içinde gus
görüm, dizi belden yuharı.
(çekirge / THB 208: 178.1a)
Alaca karga, içi dolu kavurga.
(kibrit / THB 419: 517.1)
Bir yanı ala / bir yanı gara / ortası delik / biz onu yerik.
(ciger / THB 199: 150.3t)
kaplan alası
Alası, alası, kaplan alası;
bilenler bilesi,
bilmeyenler on
iki köy veresi.
(önlük / THB 519: 652.1)
Ala ala karalar, /
Ortasında cüce cüce pareler, /
Akıllılar
fehmedeler bileler, /
Akılsızlar mert evinde kalalar!
(karpuz / TBH 103:991 )
Gök keçi göge bakar, g...ünden çara akar.
(çam ‘çam agacı’ / THB 203: 159.1)
Gökçe kaçar, / Akça kovar.
(igne, iplik / TBH 305: 4575)
Mavi tarla üstünde, beyaz güvercin yürür.
(gemi ‘kayık,
vapur, kelek’ /
Toprak altında kahve rengi atmaca.
(çift demiri ‘saban demiri, saban, demir’ / THB 213: 189.1)
elâ
Masal masal maliki./ Oglu kızı oniki, / Topugunda tozu
var, / ki elâ gözü var.(kefelik / TBH 144 :1756)
Penbe yanah, al dudah. (elma / THB 273: 290.2);
Yesil çarsaflı / Pembe büluzlu, / Siyah dügmeli.
(karpuz /
TBH 104: 1014)
kursuni
Üç inegimiz var, biri kursuni, biri kırmızı, biri siyah;
kursunisi / yatar, kalkmaz / kırmızısı yer, doymaz / siyahı /
gider, gelmez.
(ates, duman, kül; ates, duman, ocak / THB
699: 946.1m)
lâle rengi
Lâle rengi, desdegirmi, adı lili, bası kıllı.
(sogan / THB
Altı mermer, üstü mermer /
içinde sarı ceylân gezer.
(dil / THB 247: 249.13m)
Aldım sarı /
oldu mavi /
olaydın mavi /
koyaydım bari.
(kireç / THB 425: 520)
Penbe entarili /
kırmızı entarili /
siyah dügmeli.
(karpuz / THB 387: 459.5c)
Dal dogurdu mavi boncuk.
(zeytin / THB 670: 869.6)
Bir sahan hasıl,
ortası yesil.
(ayna / THB 138: 59.5).
Çünkü günlük hayatımızda sarı degil, kırmızı dil kullanımı yaygındır.
Kireç, sarı degil,
beyazdır. Pembe, karpuzun entarisinin (kabugunun) degil içinin rengidir. Mavi zeytin,ve ortası yesil ayna ise, alısık oldugumuz varlıklar degildir.
Su örneklerde ise renkler, cevabı imgeleyen varlıkla uyum içinde degildir.
Al duvar üstünde / beyaz güvercin.
(disler / THB 252: 253.26e)
Ak oglanı perçeminden asmıslar.
(mum / THB 493: 619.8)
Gök oglan göge bakar, tepesinden karlar akar.
(degirmen ‘un degirmeni, el degirmeni’ / THB
235: 225.22)
Altı tavan, üstü tavan / içinde bir kırmızı oglan.
(dil / THB 246: 249.10)
Karanlık derede / al gelin oynar.
(dil / THB 247: 249.13p)
7 Diger renkler için bk. 1. Tablo.
Çarsıda gördüm Al Fatmayı / beline baglamıs çatmayı / ey sufatsız, nerden ögrendin / ele
göbek atmayı?
(culuk ‘hindi, gülü’ / THB 200: 152.3b)
Nice bin enhar / içinde kırmızı su akar / insanın hayatı o suyun akmasına bakar.
(damar, kan /
THB 693: 928)
Mavi tarla üstünde, beyaz güvercin yürür.
(gemi ‘kayık, vapur, kelek’ / THB 294:332.29)
Kırmızı hendek, içinde kürek.
(dil / THB 245: 249.6a)
Yesil kuyruklu ak beygir.
(pırasa / THB 534: 680.8)
Kara kasık, duvara yapısık.
(sinek / THB 574: 731.3)
Yer altında / kara bardak.
(turp ‘kara turp, kırmızı turp’ / THB 621: 817.5a)
Kırmızı dag üstünde / agça kus oturur.
(disler / THB 252: 253.26f)
Sakalı var, sözü geçmez, pek uzagı gözü seçmez; kara nohut eker gider, tastan tasa seker gider;
akça suyu içerler, seytan deyip geçerler.
(keçi / THB 401: 481.9).
Cevaptan bagımsız düsündügümüzde “al duvar, ak oglan, gök oglan, kırmızı oglan, al
gelin, al Fatma, kırmızı su, mavi tarla, kırmızı hendek, yesil kuyruk, kara kasık kara bardak,
kırmızı dag, kara nohut” tamlamalarının birer alısılmamıs bagdastırma örnegi oldugu görülür.
Çünkü günlük hayatımızda bu tür varlıklarla karsılasmak olagan degildir. Ancak gerçekte bu
varlıklar cevabı veya cevabın bir parçasını imgelemektedir. Renkler ise cevabın asli niteligini
karsılamaktadır.
Bunların dısında asagıda görüldügü üzere, bazı bilmecelerde aynı varlıgın zıt sayılabilecek
renklerle nitelendirildigi görülmektedir. Çeliski gibi görünen bu durumun, örnekler incelendiginde,
muhatabı sasırtmaya yönelik bir anlatım teknigi oldugu anlasılmaktadır:
Sarıdır safran gibi /
karadır katran gibi /
eller üstünde dolasır /
Sehzade Sultan gibi.
(altın ‘altın
para’ / THB 115: 21.8n)
Garadır gatran degil,
sarıdır safran degil;
ganatlıdır gus degil;
boynuzludur,
goç degil.
(çekirge
/ THB 208: 178.4)
Karadır katran gibi,
sarıdır safran gibi.
(pekmez / THB 532: 672.1).
Kimi varlıklar ise su örneklerde oldugu gibi bilmeceden bilmeceye farklı bir renkle
nitelendirilmektedir:
Ak inegim göge bakar /
kıçından ayran akar.
(elek ‘un elegi, kalbur’ / THB 272: 287.9)
Kara tavuk kakıldar, kanatları sakıldar.
(elek ‘un elegi, kalbur’ / THB 271: 287.7)
Gök oglak göge bakar, g...ünden ayran akar.
(elek ‘un elegi, kalbur’ / THB 272: 287.9a).
Bu durum sorucunun öznel bakısına, bilmecelerin sözlü olarak yayılısına
dayandırılabilecegi gibi, varlıgın dogasıyla da iliskilendirilebilir.
Örnegin, su bilmecelerde
kavunun ayrı renk adlarıyla nitelenmesi onun dogasından kaynaklanmaktadır:
Sarı kız sancagile,
yedi bin encegile.
(kavun ‘bostan, topatan, karpuz’ / THB 395: 469.2)
Gök oglak kökende baglı.
(kavun ‘bostan, topatan, karpuz’ / THB 395: 469.6)
Aktır onun tepesi,
yesildir hem kubbesi,
içinde dizilidir kara kara küpesi.
(kavun ‘bostan,
Gönderen Fatih Z. Yıldırım zaman: 08:17 0 yorum
http://arifegulsun.blogcu.com/BILMECELER/
Bilmece Örnekleri:
Ala bakar mora bakarOturmuş bakla satarBaklanın okkası kaça dedimÇıldır çıldır yüzüme bakar(KURBAĞA)
Bir acaib nesne gördümAlem bilir isminiBaşını sürter kendini öldürür cismini(KİBRİT)
Birbağım var uzundur uzun(SENE)
Senede verir otuz okka üzüm(RAMAZAN)
Beyazını yirsen haramdır(ORUÇ)
Siyahını yirsen helaldir(RAMAZAN GECESİ)
Bir çuval cevizim var, sayarım tükenmez(YILDIZ)
Ağız içinde dil, arifsen bil(KAVAL)
Dağda idim bağ idimBaşı tuğlu bey idimEve geldim evlendimBilimecek bağlandım.(SÜPÜRGE)
Dağdan gelir dat gibiKolları var bıdak gibiEğilir bir su içerBeğirir oğlak gibi.(KAĞNI)
El eker dil biçer(YAZI)
Gölgesiz dağlar aşar(SES)
Hak Taala hoş yaratmışBir yeşil dal üstüneKenarı zil varakOrtası altın varak(GÜL)
Tırnağından övür alırBurnundan boğazlanır(BUĞDAY)
İki kardeş bir arada büyümüşÜstü yanmış başı yanmışDövülenler onlar imişAlmış kendini deryaya atmışMeğer aslı su imiş(KAHVE)
Karanlık yirdeKadın iniler(ARI)
Kırmızı amma elma değilKat kat amma gözleme değil(SOĞAN)
Yılar vurdum sıpayaKalktı çıktı tepeye(İĞNE İPLİK)
Yük üstünde yarım çörek(AY)
Bir kuyum var, iki türlü suyum var(YUMURTA)
Aldır abası, yeşildir cübbesi(KİRAZ)
Gökte açık pencere, kalaylı bir tencere(AY)
Altı göl, üstü gül(GAZ LAMBASI)
Derin kuyu, gümbür suyuAlan alır, içen ölür(TÜFEK)
Çıt demeden çalıya düşer(GÜNEŞ)
İki derekli, bin kiremitli(TAVUK)
Bir küçücük mil taşı, dolanır dağı taşı(GÖZ)
Bilmece bildirmece, el üstünden kaydırmaca(SABUN)
Bir oğlum var, kat kat göyneği var(SOĞAN)
Het didimMet didimGit şurayaYat didim(SÜPÜRGE)
Uzaktan baktım aktaş gibiYanına vardım sütlaç gibi(MANTAR)
Nar nar narlandıNarkapıda parladıNara adam gelesiYedek nar kapıdan inmedi(KİLİT)
Biz biz bizidikOtuziki kız idikGıran geldi kırıldıkDüzen geldi dizildik(DİŞ)
Sarıdır safran gibi, okunur Kur'an gibiYa bunu bileceksin, ya bu gece öleceksin.(ALTIN)
http://arifegulsun.blogcu.com/BILMECELER/
Gönderen Fatih Z. Yıldırım zaman: 08:15 0 yorum
180 bilmece
Aşağıda alfabetik sıra ile bilmecelerimizden 180 örnek bilmece sunulmuştur.
Ad (İsim)
Bir küpe, bitmez küpe; bin sene kalsa çürümez küpe
Gökten indi apıştı, cümle aleme yapıştı.
Sende var bende var, ağaçtaki dalda var.
Ağaç
Ağzı var, dili yok; canı var, kanı yok.
Yazın giyinir, kışın soyunur, meyvesini el alır, yaprağını yel alır.
Bir direkli, bin kiremitli.
Ağız
Bir küçücük odacık, içi dolu yongacık.
Bir odam var, içinde otuz iki sandalye, bir halım var.
Bir kutum var açılır, inci mercan saçılır.
Akıl (Fikir)
Et et içinde, et fit içinde, dünya dümeni onun içinde.
Buradan attım iğneyi , dolaştı geldi dünyayı.
Alemi döndürür felekten, dünyayı geçirir elekten; her başta bulunmaz bu yüksek dilekten.
Aksiseda (Yankı)
Bir dağdan bir dağa elma attım; hem attım, hem tuttum.
Bağırırken dinler, susarken söyler.
Bağırırsam dinler, susarsam inler.
Altın
Yer altında küflü dede.
Alçacık tepe, zincirli küpe.
Sarı sarı saldıran, kızları da kandıran.
Ampul
Bir sihirli fenerim, kibritsiz de yanarım.
İçi kırmızı dışı beyaz.
Babam kandil dedem çıra, işin yoksa beni ara.
Anahtar
Dağda tuttum davarı, tez yollayın zağarı.
Anbar
Dedem deve, girmez eve; vur zinciri girsin eve.
Dağdan attım tan gibi, oturdu sultan gibi.
Anne
Özü tatlı, sözü tatlı, candan daha kıymetli.
At Arabası
Dağdan gelir dak gibi, kolları budak gibi, eğilir su içer, bağırır oğlak gibi.
Araba tekerleği
Dört kardeş koşarlar, koşarlar birbirini tutamazlar.
Arı
İğne havada, dengi yuvada.
Küçük bir kuşum var, çiçek gider hoşuna, uğrar her çiçeğin başına, emek çeker boşuna.
At
Akşam yer yemini, sabah gever gemini.
Altı demir, üstü ağaç, ortasında et.
Baktım bakıra, çıktım çukura, aldı götürdü, bayıra kıra.
Ateş
Bir ufacık fildişi, kaldıramaz bin kişi.
Gece görür, gündüz görmez.
Sarı aslan, yattığı yerde ot bitmez.
Ateş Böceği
Üç ay yatar, iki ay kalkar, feneri yakar, iki tarafa bakar.
Ay
Nar tanesi, nur tanesi, bu dünyanın bir tanesi.
Dam üstünde yarım ekmek.
Ben uyurum o uyanık; ben kalkarım o sönük.
Gökte yanar bir kandil; haydi bunu sen bil.
Ayak
İki kardeş birbirini kovalar.
Ben giderim o gider, ben varmadan haber eder.
Ayna
O odanın içinde, oda onun içinde.
Berberlerin elinde, kadınların elinde.
Dünyayı içine alır, içine hiç girilmez.
Ayva
Dal üstünde sarı oğlan.
Sarıdır sarkar, düşerim diye korkar.
Baca
Dayım içerde, kalpağı dışarda.
Kendisi içerde, ağzı dışarda.
Boyu uzun, yüzü kara.
İçi kara dışı ak.
Bahçe
Emek versen gülü gülşen, yürek açan hoş olur zevkü safası.
Baklava
Teptim tekerlendi, öptüm şekerlendi; bal ile badem, ne tatlı adem.
Yırtık çingene paşa önüne çıkar.
Bal
Altıgen gözlü hem de tatlı, fakir ile sözü yok, zengin harcı.
Sepette salkım üzümler, zırlayıp seslenirler.
Balık
Deniz dibinde dalga.
Suda dumansız tekne.
Suda yayılır, karada bayılır.
Kanadı var uçamaz, karada da kaçamaz.
Balon
Ağzı var dili yok, nefesi var canı yok, derisi var kanı yok. Bilin bakalım bu nedir?
Baston
Bir küçücük minare, beyler ona dayana.
Ben giderim o gider, yanımda tın tın eder.
Dedem gider Tebriz'e, çanakları dize dize.
Bayram
Tasaları dindirir, çocukları sevindirir.
Hasretler kavuşturur, dargınlar barıştırır.
Çocuk
Özü bohçada, sesi bahçede.
Bisiklet
Çarşıda gezer, inci mercan dizer.
Borç
Sizin evin arası, b,z,m evin arası, yeşil çimen parası.
Bulut
Havada uçar kanadı yok.
Yaprak kadar hafif, dağlar kadar büyük.
Burun
Yamada sulu çeşme.
Uçurum üstünde iki delikli kapı.
Buz
Bilmece, bildirmece, ayak altında kaydırmaca.
Cep
Ayağı yok, gezer durur, ne verirsen yer oturur.
Ceviz
Dağdan iner takla makla, aman anne beni sakla.
Dört kardeş bir kundakta yatar.
Çadır
On eş yaşında, peştemal başında.
Deli deve girmez eve; kes başını girsin eve.
Çamaşır ipi
Uzun uzun uzanır, haftada bir bezenir.
Çatal
Bıldırcın budunu kaşır, bulduğunu bana taşır.
Çay
Rengi kızıl şarap değil, kışın fena ahbap değil.
Çekirge
Karadır katran değil, sarıdır safran değil; kanatlıdır kuş değil, boynuzludur koç değil.
Çivi
Hırsız içerde, başı dışarda.
Çizme
Gündüz yorulur, gece kıvrılır.
Çorap
Dizime kadar kuyuya indim.
Davul
Ben giderim o gider, önümde dum dum eder.
Domates
Yol üstünde kırmızı bohça.
Dondurma
Bilmece bildirmece, dil üstünde kaydırmaca.
Duman
Karşıdan baktım pek çok, yanına gittim hiç yok.
Döner Kebap
Sıra sıra çamlar, yağları damlar.
Düdük
Sesi var canı yok.
Düğme
Sıra sıra söğütler, birbirini öğütler.
Dünya
Ortası ateş üstü taş, içinde milyonla baş.
Dürbün
Her kim olursa olsun, emir verirsem yanıma koşar gelir.
Ekmek
Altı kül, üstü kül, içinde sarı gül.
El
Bir köklü, beş dallı.
Eldiven
Ne kanı var ne canı, beş tanedir parmağı.
Eşek
Dört ayaklı, döner kulaklı.
Fırça
Bin bıyıklı tahta kayıklı.
Gazete
O her gün yeniden doğar, dünyaya haber yayar.
Gemi
Dağdan gelir tat gibi, kollar var budak gibi, eğilir su içer, bağırır oğlak gibi.
Gözlük
İki camlı pencere, bilin bakalım bu ne, bakıp durur herkese, göz koydu göz üstüne.
Güneş
Benim bir ağacım var, kökü gökte, dalları yerde.
Halı
Dibinde tahta, üstünde ayak.
Hamam
Kazan kaynar tuzu yok, insan gezer izi yok.
Altı kaynar üstü kaynar, içinde bin kişi oynar.
Harita
Dağı var taşı yok, köyü var adamı yok, ırmağı var suyu yok.
Hava
Tarlada bitmez, saksıda bitmez. Yerde var, gökte var, suda yok.
Havuç
Yer altında kırmızı minare.
Horoz
Sesi uzun, kendi kısa.
İğne
Küçük mıstık, kulağından astık.
İz
Ben giderim o kalır.
Kağıt
Dağdan attım kırılmadı, taştan attım kırılmadı, bir tükürüğe dayanamadı.
Kapı
Gider leyli, gelir leyli, ayak üstü durur leyli.
Kaplumbağa
Altı kemik, üstü kemik, içinde bir kara memik.
Kar
Dağdan gelir dağ gibi, oturur şahin gibi, kalkar gider su gibi.
Karanlık
Akşam baktım duruyordu, sabah kalktım yok oldu.
Kardan Adam
Gözleri kömür, bakışı ömür, soğuk dondurur, sıcak öldürür.
Karınca
Bir küçücük kumbara, erzak taşır ambara.
Karpuz
Hanım uyandı, cama dayandı., cam kırıldı, kana boyandı.
Keçi
Dağdan gelir, taştan gelir, tintin sakallı eniştem gelir.
Kedi
Uyurken hırıldar, konuşurken mırıldar.
Kestane
O yanı kaya, bu yanı kaya, içinde durur bir peynir maya.
Kibrit
Bir küçücük kutucuk, içi dolu çırpıcık.
Bir ağıl koyunum var, hep boynu kara.
Kiraz
Alçacık tepe, çıngıllı küpe.
Kiremit
Karşıda bir kırmızı kilim, yanına vardım dilim dilim.
Kirpi
Çalı dibinde kıl çuval.
Kitap
Beyaz tarlada siyah çekirdek.
Yaprağı var ağaç değil, dilidir, urba değil, konuşur insan değil.
Koyun
Altı pınar içilir, üstü çayır biçilir.
Kömür
Ocak başında kara kedi.
Köprü
Ayakları su içer, üstünden gelen geçer.
Kulak
Sarp kayada yarım elma.
Kumbara
Benim bir dedem var, her gün yuvarlak yutar.
Kurbağa
Masal masal martladı, kel dereye atladı.
Kuş
Yatınca kediden alçak, kalkınca deveden yüksek.
Küpe
Çit üstünde çıngıl kuş.
Lahana
Yol üstünde bağlı bohça.
Leylek
Bacakları uzun ince, göçüp gider güz gelince.
Limon
Sarıca, suluca, al eline, koy cebine.
Havuç
Yer altında kırmızı minare.
Makas
İki bacaklı, keskin bıçaklı.
Masa
Enteşeli menteşeli, dört köşeli, bir paşalı.
Mektup
Ne ağzı var ne dili, konuşur insan gibi.
Ben söylerim o susar, o söyler ben susarım.
Ağzını burnunu devşirdim, karlı dağı aşırdım.
İstanbul'da yemek pişti, kokusu buraya düştü.
Mendil
Al eline, koy cebine.
Mide
Etten tulumbam, o olmasa duramam.
Mum
Karşıdan baktım ak pak, yanına vardım zanbak, başında altın tabak, gözlerinden akar çapak.
Nar
Çarşıdan aldım bir tane, eve getirdim bin tane.
Nefes
Dereden karşıya gölgesiz geçer.
Nohut
Alçacık tepe, çıngıllı küpe.
Pamuk
Minareden attım ayıldı, suya düştü bayıldı.
Pantolon
Sabahtan kalktım, kuyuya düştm.
Pırasa
Yer altında saçlı hoca.
Portakal
Dal ucunda sarı maya.
Sarıdır ayva gibi, suludur elma gibi.
Radyo
Sesi var canı yok, konuşur ağzı yok.
Bir küçücük kutudur, içi dünya yurdudur.
Rüzgar
Dedemin etekleri, süpürür hendekleri.
El ile erilmez, göz ile görülmez.
Saat
Bir küçücük finana, dünya ona inana.
Bu bahçede on iki kapı, insan elinin yaptığı yapı.
Sabun
Bilmece bildirmece, el üstünde kaydrımaca.
Sakal
Ben giderim o gider, önümde tintin eder.
Salyangoz
Arkasında sepeti, geziyor memleketi.
Ses
Uzun ok, gölgesi yok.
Simit
Can kurtaran halkası, susamdandır markası, kimseye karşı yoktur, gösterişi cakası.
Solucan
Yer altında kırmızı iğne.
Şemsiye
Dedem deve, girmez eve; kes başını girsin eve.
Takvim
Üçyüz altmış beş leylek, elli iki yavrusu, on iki yumurtası, adlarını astım bir duvara.
Tarak
Dağdan gelir üre üre, koyunları süre süre.
Taş
Büyüğü yürümez, küçüğü büyümez.
Telefon
Çın çın eder, haber sorar.
Buradan attım kılıcı, Halep'te oynar bir ucu.
Televizyon
Kuyruğu var, canlı değil; konuşur, ama insan değil; camı var, ama pencere değil.
Bir ağacı oymuşlar, içine dünyayı koymuşlar.
Top
Dışı var içi yok, dayak yer suçu yok.
Toprak
Yeryüzünün karası, bitkilerin anası.
Tren
Karşıdan gördüm ev gibi, yanına vardım dev gibi.
Yürür, yürür, izi yok; yüzü kara, gözü yok.
Uçak
Düdük öter, tırtır eder, hava gider.
Ütü
Bir trenim var, gittiği yeri dümdüz eder.
Yağmur
Şıp benim alnıma, şıp senin alnına.
Yatak
Gece girerim, gündüz dürerim.
Yılan
Yer altında yağlı kayış.
Yıldız
Akşam baktım çok idi, sabah kalktım yok idi.
Yumurta
O yanı kaya, bu yanı kaya, içinde sarı maya.
Zeytin
Kara tavuk dalda yatar, dal kırılır yerde yatar.
TeKeRLeMeLeR
Posted by CsHiLeLeRi on 01:18
0 yorum:
Yorum Gönder